Kuyder

Sahil camileri cemaatini bekliyor...

                                             04-Ekim-2011   22:14:12

MAHZUN VE YALNIZ CAMİLER

 

Müslümanlar için temiz olmak şartıyla yeryüzü Mescit olsa da; Birlikteliğin, cemaat olmanın şuuru camilerimizin kubbelerinin altında yaşanır. Her yerleşim alanında toplu ibadet için camiolmazlarımızdandır. Yeni bir yerleşim merkezi oluşmaya başladığında, komşular hemen dernekleşir ve toplumsal bir ihtiyaç olan ibadet mekânı sorunu el birliğiyle çözülmeye çalışılır.

 
İnsanlık tarihine baktığımızda en dikkat çeken ve günümüze kadar ayakta kalan yapılar ibadethanelerdir. Halk çok mütevazı şartlarda yaşarken, ibadethanelerini görkemli, gösterişli ve sağlam yapmışlardır. Temel ihtiyaçlarını öteleyen insanlık, tapınakları için her türlü fedakârlığı göstermiştir.
 
Dini Mimari akla geldiğinde de daima büyük mabetler konu edilir ve tanıtılır. Buna bağlı olarak da bu mabetler ziyaret edilir. Kıyıda-köşede kalmış mabetlerden kimse söz etmez. Onlar bir kenarda bir kaç ihtiyar ziyaretçisi ile mahzun olarak geleceğe doğru yol alırlar.
 
Ülkemizi gezerken dikkatimi turistik bölgelerdeki camilerimiz çeker. Onları ziyaret eden olmadığı gibi kapısını çalan ve mütevazı sergileri üzerine alınlarını secdeye koyanlar da yok denecek kadar azdır.
 
Bugün turizm denildiğinde, deniz kenarında bulunan sahil bölgeleri akla gelir. İşte iç ve dış turizm başlamadan, balıkçılık, hayvancılık ve tarımla uğraşan küçük yerleşim merkezlerimiz vardı. Günlük iaşelerini temin derdinde olan bu Anadolu insanı camilerini de yerleşim alanlarının en güzel yerlerine yaptılar.
 

  

Turizmle birlikte, bu belde ve köylerimiz ranta yenik düşmeye başladılar. Güzelim verimli topraklar beton yığınlarına yenik düştü. Mantar biter gibi camilerin etrafı binalar ile doldu. Etrafı açık, ferah camiler dört bir taraftan kuşatıldı. Öyle ticari mekânlar oluşmuş durumdaki camilerin etrafında, sanki camiye saldıracak ve onu yok edecek görünümüne sahipler.
 
Gezdiğim, gördüğüm her turistik yerde camiler; bar, cafe, disko vb. mekânlar ile kuşatılmış durumda. Yirmi dört saat gürültüsü eksik olmayan bu dünyanın içersinde ezan sesleri ya duyulmuyor ya da duyulmak istenmiyor.
 
Şairin “Bu ezanlar ki” diye başlayan mısraları, yüzde 99’u Müslüman olan halkımız rakamının karşısında eriyip gidiyor.

 

  

Camilerin etrafı ışıl ışıl, renk cümbüşü, canlı bir hayatı barındırıyor. Bütün binalar en modern şekilde dizayn edilmiş. Ama camiler, en sade yapılarıyla, sessiz bir şekilde bu Kalabalığın içerisinde kaybolup gitmemeye çalışıyor.

 
Ezan sesini duyduğunda ona saygı gösteren Gayr-i Müslimleri bilirken, % 99’luk halk ezan sesini duyduğunda hiç oralı olmadan sezlonglarda sere serpe uzanmaya devam ediyor. Başını çevirip bu ulvi ses beni nereye çağırıyor deme ihtiyacı duymuyor. Anadolu halkı aldığı terbiye sonucu ezan duyduğunda müziğin sesini kapatırken, turistik bölgede her şey bangır bangır ötmeye devam ediyor.
 
Her mekân her saat müşteriden geçilmez iken, mahzun ve boynu bükük kalan camilerde kimsecikler gözükmüyor. Turistik bölgede Cami olmak, ne kadar zor ise de o kadar da heybetli bir görüntü.
 
Etraf günah deryasında yüzerken,  onların içerisinde bir ada gibi kalan cami günahsız kalabilmeyi hatırlatıyor. Her gün yanı başında bulunan ve habersiz olduğun camiye musalla taşına konulmadan öncede gel demeye devam ediyor mahzun camiler.
 
 
Günahların içine gark olmuş ve camileri kuşatan bu mekânlar, camilerin nuru ile aydınlanır ve kendilerine gelirler umarım.

 

Muharrem Çifcibaşı, Camiler Haftası’nda bu ayrıntıya dikkat çekti…
Yandex.Metrica