Kuyder

Gençlik Yıllarım,Siyasi Hatıralarım

24-04-2013   22:59:20


 GENÇLİK YILLARIM, SİYASİ HATIRALARIM.

 

            1960'lı yılların sonlarına doğru yavaş yavaş duyduklarım beyin süzgeçimde bir şeylerin oluşuyor olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bizim şimdiki oturduğumuz evin (köydeki) elli metre aşağısında çocukluğumun geçtiği yukarı odamız var. Şu anda üstü çökmüş virane olmuş. Bu odada tek Ankara radyosunu çeken yarı tahta yarı plastik bir radyo vardı. Bu radyoyu Almanya'dan halamın kocası rahmetli Mustafa eniştem getirmiş. O zamanlarda babamın öyle bir radyo alma gücü yoktu. Babamın emsalleri ve rahmetli dayılarım gelir haber dinlerlerdi. Vah tüh diye üzülürlerdi. Şimdi anlıyorum ki 1967 Arap- İsrail savaşını (altı gün) dinlediklerini sonradan  kendimce öğreniyorum. Bu arada radyoda  sık sık Demirel ismi geçiyor ben de zannediyorum ki, bizi demirden yapılmış bir el yönetiyor sanıyordum. Yıllar yılları kovaladı, gençlik yıllarımız geldi çattı...

 

  İstanbul'da öğrencilik yıllarımızın başlamasıyla birlikte, kendimizi de parti olarak MSP'ye, gençlik olarakta MTTB'nde faaliyetlere katıldık. İstanbul'da hem yetim hem öksüzüz, çünkü ana yok baba yok, İlim yayma yurtlarında kalıyoruz. Biraz zeki, biraz atılgan, birazda gözü pek olursan,birileri seni buluyor. İnandığın değerleri çok iyi biliyorlar ve bu uğurda çalışabileceğin her türlü imkan ve kolaylığı tanıyorlar. Gece afiş asıyoruz, gündüz derste uyuyoruz. Ölürsek şehid, kalırsak gazi olacaktık. Buna canı gönülden inandırılmıştık. Zaten bizim camiadan teröre kurban giden de, omuzlarda şehid sloğanlarıyla taşınıyordu. Daha onyedi yaşında iken Gazi Osman Paşa'da akıncılar derneğini kurduk ve uzun süre burada siyasi çalışmalar yaptık.

  Bizim köyün okuyan gençleri, tamamına yakını çok fakir aileye mensuptular. Örgütlerin tamamı da köylü çocuklarını tuzaklarına düşürüyorlardı. Yukarıda da bahsettiğim gibi yetim ve öksüz sayılırız. Eğer anne ve baba başımızda olsa mutlaka akşam evde bekler. Gelmediğin zaman aramaya çıkarlar. Bizim böyle bir arayanımız ve soranımız yok.

 

 Böyle bir ortamdan geçen bizler, kimimiz sağcı, kimimiz solcu, bizlerde islamcı olduk. O dönemin en fanatiği Mustafa Bilgin (müüddin oğlu) çıktı. Mustafa bir çok olaydan arandı, cezaevine girdi ve o dönemde bize göre çok sıkıntı çekti. Ben de  sıkıntılar yaşadım ama Mustafa'ya göre devede kulak bile sayılmaz. Daha doğrusu Rabbim beni korudu ve muhafaza etti. Birkaç sefer ölümle burun buruna geldim, bir gece karakolda sabahladım. İhtilalde de kıl payı paçayı kurtardık. Elbette bunda rabbimin bir hikmeti vardı. Zaman geçtikce bazı şeyleri daha iyi anlıyoruz.

 

Mustafa ile ben, ilkokulda, aynı sınıfı beş yıl paylaştık. İkimizde çalışkandık. Öğretmenler, ikimizi yılda dört kez yarıştırırlardı. Beş kişilik bir ekip ben kurardım, beş kişilik bir ekipte Mustafa kurardı. Bütün öğrencilerin ve öğretmenlerin huzurunda müthiş yarış çıkarırdık. Bazen benim ekip bazen de Mustafa'nın ekibi kazanmıştır. İkimizde, çok fakir bir aileye mensuptuk. Arkadaşlığımız çok iyiydi. Öğlen yemek arasında, birgün bizde yoğutla pekmez yerdik, ertesi gün onlarda yoğurtla pekmez yerdik. Birgün olsun çorba içtiğimizi hatırlamıyorum. Evin içinde sofrada da değil, dışarıda ve aynı kapta yerdik. Hava yağışlı olursa ancak içeride pekmezle yoğurdu yiyebiliyorduk. Mustafa ilkokulu bitirince, Derinkuyu orta okuluna yazıldı. Ben de, Kaymaklı kasabasında dört ay, Derinkuyu ilçesinde altı ay kur'an kurslarında okuduktan sonra İstanbul' da rahmetli dayımın öncülüğünde Arap camii kur'an kursunda öğrencilik hayatım başladı. Bu yıllardan sonra Mustafa ile hiç görüşemedik. Siyasi arenanın hızlandığı dönemde ara ara köyde karşılaştık ama siyasi farklılık eski dostlukları biraz silmiş gibi gözüküyordu. Rahmetli babası beni çok severdi. Her karşılaşmamızda "Seni görünce Mustafa'mı görüyorum" derdi.

 

Nevşehir'de, içlerinde Mustafa'nın da olduğu bir grup solcu tarafından takibe alınmışım. Takip edildiğimi fark ettiğim sırada Mustafa ile karşılaştım. Hal hatır sorduktan sonra, "Bizim arkadaşlar seni Fait'e (Fayıt Yılmaz) benzetmişler, seni takibe almışlar" dedi. Demek ki Mustafa bizi tanımasaymış Fayt'ın yerine biz dayak yiyecekmişiz. O gün Mustafa'nın, pekmez yoğurtla günleri geçen iki arkadaş gibi değil de sanki rakiplerini yok etmek isteyen bir siyasi kimliğini farkettim. Zaten kendiside bunu  şöyle dile getirdi."Davama engel olan babam olsa acımam" dedi. Mustafa yeniden Nevşehir sokaklarına dalarken, dalgın ve düşünceli olarak köye doğru yola çıktım.

 1977  Temmuz ayının ilk haftasında milletvekili genel seçimleri yapılacaktı. Bizde var gücümüzle MSP'nin başarılı olması için sürekli çalışma halindeyiz. Rahmetli Erbakan "500 tankla meclise gireceğiz" diyor. Tank dediği milletvekili adaylarını kastediyor. Bizde, gazete ve haberlere bakarak fikir yürütüyoruz, tahminler yapıyoruz. Benim tahminim yüz milletvekilini çok rahat çıkartacağını düşünüyorum. Ecevit, Kıbrıs fatihi olarak siyasi alanları dolduruyor. Erbakan, "ağır sanayi" diye yeri gögü inletiyor. Demirel ise "düşün peşime memleketi modern hale getirelim."  Bu tarihlerde bizim köyde sol partiler yüzde seksen oy alırdı. CHP'nin Nevşehir milletvekili adayının biri bizim köylü ama Nevşehir'de ikamet eden Mustafa Bilgin (çağla Mustafa)idi. O zaman benim emsallerimin ve benden büyüklerin büyük çoğunluğu sol görüşlü idiler. Şimdi tamamına yakını sağ görüşlü (AKP)'li oldular. Mustafa da o seçimlerde hem adaşını yani Mustafa abiyi desteklemek hemde köyde örgüt çalışmaları yapıyordu.  Çünkü Mustafa solculukla birlikte devrimci fikirlere sahipti. Köyde solcu çoktu ama devrimci kişiliği benimseyecek pek çevre edinemedi. Bakkal Yılmaz Bilgin'i tam devrimci (şimdi hacı yılmaz) tam devrimci yapacaktı ki, rahmetli Müset emminin kızını kaçırınca devrimciliği  kısa sürdü. Mustafa'nın ümidi olan Yılmaz için " Bizim Yılmaz kız kaçırmış" diye gülüyordu.

     Seçimlere bir haftadan az bir zaman kalmıştı. Ortayolda Mustafa ile karşılaştım. Samimi bir havada seçim souçlarını konuştuk. Konu partilerin Türkiye genelinde kaç milletvekili çıkarır tahminini konuşurken, MSP' nin kaç milletvekili çıkaracağını sordu, ben de yüz milletvekili kesin dedim. Mustafa gülerek dedi ki,"Benimle iddiaya varmısın? eğer 25 (yirmibeş) milletvekilinden fazla çıkarırsanız sana bir gömlek alacağım, bu sayıdan aşağı yani yirmibeş milletvekilinden fazla çıkaramazsanız sende bana gömlek alırmısın" dedi. Ben de kabul ettim. O gün Mustafa, bugün kü araştırma şirketlerinden daha garantili konuşuyor ve "bu sayıyı geçemiyeceksiniz" diyordu. Seçimler yapıldı ve netice MSP 24 (yirmidört) milletvekili çıkardı. Mustafa ile bir daha karşılaşmadık. Gömlek te zaman aşımına uğradı. Onbeşyıl sonra karşılaştığımızda gömleği unutmuştu. Çünkü Mustafa iş adamı olmuştu ve gömleğe ihtiyacı yoktu. Kendisine sıhhat, sağlık, mutluluk ve iş yaşamında başarılar dilerim.

       Geçen günlerde okuduğum "Üşüdüm reis" adlı bir kitap beni yıllar önce Mustafa ile seçim sonuçlarını konuştuğum günlere götürdü. Kitabın yirmibeşinci sayfasında, Yahudi iş adamı Üzeyir Garih (öldürüldü) ile Muhsin Yazıcıoğlu, 03.11.2002 yapılan seçimlerden üç gün önce karşılaşırlar. Hal hatırdan sonra seçim konusunda konuşmaya başlarlar. Üzeyir Garih şöyle bir iddiada bulunur; "Bu seçimde iki parti meclise girecek"der. Muhsin Yazıcıoğlu itiraz eder ve "AKP, CHP, ANAP VE DYP'nin gireceğini" söyler.Fakat Üzeyir Garih görüşlerinde ısrar edince Muhsin Yazıcıoğlu "nerden biliyorsun?" der. Garih "Amerikan Senatosundan böyle bir kararın çıktığını" söyler. Seçimlerin neticesinde iki parti meclise girince, Yazıcıoğlu bu duruma çok üzüldüğünü belirtmek zorunda kalmıştır. Mustafa'nın yetmiş yedi seçimindeki sonucu önceden bilmesi ile Üzeyir Garih'in 2002 seçimlerini önceden bilmeleri benim şüpheci bakışlarımı biraz daha fazlalaşmıştır. Üzeyir Garih, Eyüp mezarlığında bir asker tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. Artık hiç bir şeye üzülmüyorum. Çünkü Allah'ı çok iyi tanıdığımı zannediyorum. O Allah ki, her şeyi bilir ve görür. O'na hamdü senalar olsun. Peygamberimize de selam olsun.

İlhan POYRAZ

21,04,2013

 

 

 kuyder.com

Yandex.Metrica