Kuyder

Eğrisiyle, doğrusuyla geleneklerimiz,göreneklerimiz...

19-02-2012    23:08:22

Eğrisiyle, doğrusuyla geleneklerimiz,göreneklerimiz..İlhan POYRAZ Yazdı.

1.Bölüm

            Toplumun bir bireyi olan insan, önce aileye, arkasından kabileye daha sonra da içinde yaşadığı topl1uma tabidir. Toplumlarda, dinsel inançları, yaşam tarzları, adetleri,gelenek ve görenekleri ile hayata renk katarlar. Yaşayan insanlar için,gelenekler çok önemlidir. Bu geleneğe,alimi de cahilide uyar yada uymak zorunda kalır.

          İçinde yaşadığımız dünyada da her devletin,her il'in,her ilçe'nin ve her köyün değişik adet ve gelenekleri vardır.En az değişime uğrayan dinsel geleneklerdir.Diğer gelenekler zamanla, teknolojik yada bilimsel değerler ortamında,gevşemeye,değer yitirmeye yada bozulmayla birlikte ortadan kalkar.Fakat,tarih boyunca,yazılan kitaplar ve dilden dile anlatılan efsanelerle gelenekler hep yaşamıştır.

          Ben bu yazımda, yetmişli yılların ve bundan önceki bildiğim gelenek ve göreneklerimizden bahsedeceğim.Çünkü çok hoşuma giden ama büğün bir daha yaşama şansımız olmayan o adet ve gelenekleri bizden sonraki nesillere aktarmamız gerekmektedir.Bunların içinde bugün tasvip etmeyeceğimiz ama o gün yaşanması gereken adetlerden de bahsedeceğim. Yanıldığım, eksik bildiğim veya unuttuğum bir konu olursa uyarmanızı bekliyorum.

            Dini bayramlarımız,arefe günü ile başlayan heyacan, köyde herkezi sarardı.Her evde bayram hazırlıkları yapılırdı.Arefe günü ikindi namazından sonra topluca kabir ziyareti yapılırdı. Evlerde tandırlar tüter.Çölmeklerin içine konan, kurbandan kalan kuru kemiklerle pişen pakla ve etli nohut yemeğinin kokusu mis ğibi etrafa yayılır.Bir gün önceden ailenin büyüğü sabah kahvaltısının evinde yapılacağını duyurur.Biz kürt Hasan emmimin evinde,bayram namazı kılınıp, mezar ziyaretinden dönen erkekler orada toplanırdık.Kadınlar,kızlar ve çocuklar da orada toplanırdı. Mahallenin fakiri veya kimsesizleri de sufraya davet edilirdi. Birgün önceden pişen yemekler ve eksik kalan şeyler tamamlanır ve sofraya taşınır.Karınlarımız doyduktan sonra emmim (Allah rahmet etsin) kilitli dolabını açar oradan camide okunan mevlütlerden sakladığı şekerlerden bize birer tane verir ve yeniden dolabı kitlerdi.Para veren pek olmazdı ama arada es kaza elli kuruş veren olurdu.Hemen Müset emmiye yada pataş emmiye koşar, mantar tabancası ve mantarını alırdık.O zaman mantar tabancaları sert tenekeden yapılırdı kolay kolay kırılmazdı. Bayram da kızlar ferfana oynarlardı. Biz de içlerine karışır ferfanadan nasibimizi alırdık. Kızlar evlerinde bulunan yiyeceklerden.yada dükkandan aldıkları şeyleri ortaklaşa yemeye ferfana denir.Bu olayın gerçekleşmesine de ferfana oyunu denir.2

                Kurban bayramlarının da ayrı bir güzelliği vardı. Kurbanlar en az üç ay önceden alınır. Besiye çekilir,boynuzuna yada boğazına kırmızı şerit bağlanır. Alnına galaç bağlanır.İğde ağacının dalından kesilip yapılan nazarlık. Nazarlıklar konusunu daha sonra işleyeceğim. Bu yetmezmiş gibi birde muska alınır,kurbanlığın boğazına asılır.Kurban kesilip eti pişirilip yenene kadar herkes oruçlu olur. Etler genelde tandırda pişer ve kokusuna bile doyum olmazdı.

             Muharrem ayı gelince,köyde aşura çorbası yapılırdı. Koca bir kazanda pişerdi.Bizler elimize çorba tasını alır,kaşığıda tasa vura vura çorba içmeye giderdik. Köyün yaklaşık yarısından fazlasına bu çorba ulaştırılırdı.Öyle lezzetli olurdu ki, tasına çorbayı alan dama yada yola oturur keyfine göre içer.Doymazsa yine ister çünkü o çorba herkese bol bol yetecek kadar vardır.En son hatırladığım aşura çorbası Şambaz çavuşun karısının (Allah her ikisine de rahmet etsin) pişirip dağıttığı aşura çorbası idi.Şimdiki aşura çorbalarına bir şey demiyorum ama o tadı bulmak mümkün değil.O tasın sesi,damlara tünekleyen çoluk çocuk ve büyükler,Kazanda kaynayan çorbanın buharı,etrafın insanların pervane gibi dolaşıp koru komşuya yetiştirme telaşı hepsi kayda değer şeylerdi.

1

Düğün Yemeklerimiz

 

 

          Düğün yemeklerimiz olurdu. Et suyundan çorba,et yemeği ve hoşaf,ne kadar lezzetli olurdu.Bu yemekleri usta pişiriciler yapardı.Köyde herkez davet edilirdi.Öğle namazından sonra sofralar kurulur ve büyük-küçük herkez haddini bilir.Hiç kimse saygıda kusur etmezdi. Ölü evlerinde verilen balta yemeği ve elli ikinci gün yemeği de aynı şekilde verilirdi.Ama şimdi bu gelenekler terkedildi. Şimdi boğazdan kolay kolay geçmeyen pide usulu çıktı. Tabi ki, ben kınamıyorum.şartlar demek ki öyle gerektiriyor. Ben sadece çocukluğumuzun lezzet veren ve lezzet alan bir döneminden bahsediyorum.Biz çikilota çocuğu değiliz. Çikilotayı tanımayız. En iyi bildiğimiz bandırma onu da para bulup almak mesele, eğer evde yada komşuda nişanlı kız varsa eniştenin görüşmeye gelirken getirdiği çerezden nasibini alırsın. Birde cıncık şekeri severdik. Beş kuruş,on kuruş elimize geçtiği zaman bakkala gider,üzerine sineğin konduğu cıncık şekeri afiyetle yerdik. Bizim asıl tatlımız pekmezdi. Her evin baş öğün yemeği idi, bir de yanına yoğurt ve biber turşusu olursa,fırından da çörek yeni çıkmışsa bu tat hiç unutulur mu?

 

 

3

 

 


2.Bölüm

             Kış mevsimi başlayınca, çocuklara namaz surelerini düzgün okumaları için hoca tutarlardı.Genelde konak dedikleri büyük odalar tercih edilirdi.Vedduha suresine kadar olan sureleri bu üç aylık dönemde her çocuk güzel bir şekilde öğrenirdi.Benim ilk katıldığım yer cıdda Küddüs' ün (allah rahmet etsin) iki yol arasındaki büyük oda idi. İkincisi,arap hacı abilere ait orta yolda,koca bir oda vardı.Önünde de büyük bir iğde ağacı vardı.Şimdi orası yıkıldı,yerine dükkan yapıldı.Hocası Hamit çavuştu.(Allah rahmet etsin) Elinde uzun bir sopasıyla,o kalabalık çocuk gurubuna süreleri okuturdu.Yakacağı kursa gelen çocuklar sırayla getirirlerdi.Bu  çocukların süreleri unutmaması için her yıl tekrarlanırdı.

          Yaz aylarında akşam yemekleri oturma evinin önünde yenir ve büyükler yatana kadar da orada koru komşu gelir sohbet ederlerdi.Biz de annemizin yada ablamızın dizine yatar,gözlerimizi de gökyüzüne diker yıldızları sayardık.Yıldızların kaymasına(aha bi yıldız sağdı diye)sesli müdahalede bulunurduk.Bazen gök yüzünde o kadar çok kayma olurdu ki,saymaya yetişemezdik.Bizim köyün üstünden saman yolu geçerdi,net ve berrak bir şekilde gözlerimizle o yıldızları izlerdik.Yıllar sonra meterolojiden bir haber alt yazı olarak şöyle diyordu: bu gece gökyüzünde yıldızların şöleni var.Ben de merak ettim gece gökyüzüne baktım,yıldızlar kayıyordu ama ne berraklığı vardı ne de net bir görüntü vardı.Oysa çocukluğumuz da çok yakınımız da gibi kayarlardı .Yıldızların kaymalarına da büyüklerimiz değişik yorumlar yaparlardı.

5


       Köyümüzün, çok eskiden bir yaşam alanı olduğunu,tırazlardan,yeraltı sığınaklarından ve evden eve veya elli yüz metre yeraltından kaçış yollarından biliyoruz.Genelde bizim evin civarı böyle geçitlerle dolu idi.O sığınaklardan birini köylüler peynir tırazı olarak kullanırlardı.Yazın ikindi vaktinden sonra eline peynir çömleğini alan tırazın yolunu tutardı.Çok korkunç yerlerdi.Mağara tipinde ve içi kum hem de üstü kayalık.Kayalıkların arasından su damlar.Çocukken bizim aklımıza korku gelmezdi ama şimdi oralarda eser kalmamış.Her taraf göçmüş,virane olmuş.Aynı zaman da kayaların altı,koyun ağılı olarak kullanılırdı.Peynir gömülen tırazda her ailenin bir yeri vardı.İçeriye gaz lambası ile girilirdi.Genel de Ömer'anın tırazı olarak isim yapmıştı.Daha eskiden köyün tırazlığı,bizim evin üstüymüş. Orası göçmüş,tenzilennenin peynirleri kayaların altında kalmış.


        Bu kayalar ve dehlizler bizim oyun alanlarımızdı.Topuzun Mehmet'in samanlığından girerdik,onbeş-yirmi metre sonra Rüstem'anın ağılından çıkardık.Kayaların altından girerdik,başka bir kayanın oyuğundan çıkardık.
        Köyümüz de pirşembelik diye bir yardım geleneği vardı.Her perşembe akşamı elimize süt,yoğurt,aşlık,bulgur vs. verirlerdi .Biz de verilmesi söylenen aileye verirdik.İstisnasız her perşembe bu yardım yapılırdı.
       Köyümüzün gelin olacak yada nişan yapılacağı zaman en büyük alış veriş merkezi,Hürşit abinin el arabası reyonuydu.Alış verişler,gelecek sene ki harmana senet yapılırdı.Senet bildiğimiz kağıt senet değil,zaten hurşit abinin okumuşluğu yoktu.Söz üzerine yapılan borçlanma.Düğün ve nişan işlerinde hürşit abi marka,herkez tarafından tercih edilmekte idi.(ismi geçenlere Allah rahmet etsin).

3.Bölüm


            Düğünlerimiz,genelde çarşamba günü öğle namazını müteakip,damat adayının evinin önünde bayrak duası ile başlar.Hoca efendinin salavat eşliğinde damada, elbisesinin ceketini giydirmesiyle damatlık başlar.Damat'a bir vekil seçilerek yanına hem arkadaş hemde o heyacanlı anlarında pot kırdırmamaya çalışır.Damatlık sürecinde namazları camide kılar.Vekille köyün içinde tur atar.Düğünlerimiz kış mevsiminde yapılırdı.Çünkü yazın iş güç zamanı kimse kızını gelin göndermezdi.Hatta şöyle bir söz de edilirdi,kışın besleyeceğimde yazın el oğluna mı vereceğim.Haksızda sayılmazlardı.Herşeyin el yordamıyla yapıldığı yıllar.Ekin işlenecek, çapa yapılacak,koyun sağılacak,kuzular emiştirilecek,duvarlara tezzek yapılacak vs.yani iş haddinden fazla.


                Bayrak duasının arkasından,köy bekcisine bir gün önceden verilen davet listesi başta muhtar,imam ve öğretmenler olmak üzere,düğün sahibinin selamı iletilir.Yemeğe icabet eden komşular,yemek sonrası damat vekil eşliğinde el öpmeye gelir ve damadın cebine yada vekilin avucuna para verirler.Çevre köylere göre biraz sönük geçer.Halbuki büyüklerimiz alay sekmesini bilmelerine rağmen davul-zurna ekibi olmadığından bu oyunlar oynanmazdı.Bizim nesil alay sekmesini bilmez.Halbuki geleneksel ve yöresel bir oyundur.Çerkezlerin,karadenizlilerin ve diğer bölgelerin oyunları gibi.


               Düğün odası hazırlanır,köşeye damat için özel bir köşe hazırlanır ve oraya kimse oturmaz.Çay ve siğara ikramı kesintisiz yapılır.Siğaralar filtresiz,birinci siğarası yada bafra siğarası idi.(kapalı ortamlarda yasaklanması hayırlı oldu).Akşam vakti biraz ilerleyince,kız evinden damada ve yanındakilere kına yakmak için,gelin hanımın en yakınlarından beş on kişi gelir.Kız evinden gelen misafirler burada biraz terletilir.Çünkü damadın yakınları kınacılara biraz para verecekler ya, iyice terletmeden,bazılarını ağlatmadan göndermek istemezler.Kınaya gelen sağ salim kurtulupta eve döndüklerinde toplanan parayı kendi aralarında bölüşürler.

44

33

 


               Düğün odasında gençler yani damadın arkadaşları kendilerince oyun oynarlar,türkü söylerler,ilginç hikaye ve masal anlatırlar.Bunun yanında damadı kaçırma yada bayrağı damdan çalarak hem şakasını yapar hem de üç -beş kuruş harçlık koparırlar.

6


              İkinci gün öğle namazını müteakip damadın en yakını tarafından taşınan bayrak eşliğinde gelin alınmaya gidilir.Kız evinin sokağında,gelinin yakınları tarafından karşılanırlar  kolanyağı  ve şeker ikram edilir.Ağıt tufan eşliğinde gelin arabaya bindirilir ve orada bir dua edilir.Bu saatlerde damat bilen sırtlarında dolaşıyor olur.Bir de gelin arabası mezarlığın yanında durur bir dua da orda okunur.Gelin kendi odasının kapısına yaklaşırken damdan şeker ve bozuk para atarlar,oradakiler para ve şekeri alabilmek için bayağı bir caba harcarlar.Gelin odasına girerken kapının üzerine,tatlı şeylerden oluşturulmuş bir yapışkanı yapıştırır ve gelin eve gelmiştir.


            Gerdek gecesi çok önem arzettiği için, o günün mutluluğuna damat yakın çevresine ertesi gün öğle yemeği verir. Yaşamın olduğu yerde bunlar hep tekrar eder. Allah, her evlenen çifte mutluluklar versin.

 

 

Yandex.Metrica