Kuyder

15 Günlük Tatil Notlarım-3

26-07-2013   23:33:49

TATİL NOTLARIM-3 (İCAR PARALARI)

         Köyde güzel bir güne başlamak için çok erken kalkmak gerekir. Seher vaktinden sonra güneş doğmadan önce ortalıkta kısa süreli güzel bir misk kokusu hissediliyor. Ben bu kokuya bayılıyorum. Başımı bulan-dırana kadar da içime hava çekiyorum. Bu nimetin kıymetini ve bu nimeti verene şükrümü bildiriyorum. Akşamları da gökyüzünün kandilleri olan yıldızları seyre dalıyorum. Köyün yıldızları yere o kadar yakınlar ki, onların her hareketini rahatlıkla gözlemleye biliyorsun. Çocukluğumdaki gibi yıldızların kayışını sayıyorum. Kale-damın üzerinden geçen saman yolu, ayrı bir güzellik katıyor. Eskiler, parlak ve yakın gibi gözüken yıldızların adlarını sayarlardı. Biz ise bunların isimlerini öğrenme ihtiyacı duymadık. İstanbul'da yıldızlar o kadar uzak ki, görebilene yada gördüğünün yıldız olduğuna şahid gerekir. Doğduğunuz topraklar değil, doyduğunuz topraklar sizin vatanınız diye çil yavrusu gibi dağıttılar bizi. Artık geri dönüşü olmayan bir yoldayız. Allah akıbetimizi hayretsin inşaallah.

            Köyde, bu kadar güzelliklerin yanında, insanı sıkıntıya sokan konularda var. Tarla icarları ve tarlaların durumu. Bugün orta-yola ve kahve önlerine iniyorum, genelde konuştuğumuz konular, tarla icarları ve köyün ekonomik durumu; geçen yıl para etmeyen patatesin faturası tarla sahiplerine kesilmiş. Kimse tarla icarı verme taraftarı değil. Sebeb malum; verim alamadık. İyi de kardeşim, bu tarlaların parasını zaten başka hiç bir geliri olmayan köyün yaşlıları alacak. O parayla torunlarına küçük bir hediye alacak. Yaşlılar bu parayı alamadıkları zaman psikolojileri bozuluyor. Kafaya takıyorlar, bir türlü bu sitresi akıllarından çıkarmaları zor oluyor. Annem de biz yaşıyoruz. İki yıldır icar paralarını alamıyor. Annemin çok sağlam olan ruh yapısı bu yüzden bozulacak diye korkuyorum. Köyde, hak, hukuk ve adalet diye bir şey kalmamış. Verecekleri ikiyüz lira parayı vermemek için, yok diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Hak arayacağın bir merci de yok ki ona başvurasın. Eskiden muhtar odasına çağırtırlardı; orada karşılıklı şikayetini anlatarak muhtarlıkta çözüm aranırdı. Şimdi böyle bir imkanda yok.

           Şahsıma ait, babadan, anadan üç dönüm bir tarla düştü. İki dönüm de ben almıştım. Bana ait olan iki dönümün bir dönümü Gösterli köyüne geçmiş, bir dönümü bende kaldı. Gösterli köyüne gittik; adamı bulduk; yaşlı, çocuğunun ikisi sağır ve dilsiz, Allah yar ve yardımcıları olsun. Kadir Demir, Muhtar Ömer ve ben evine misafir olduk. Sağolsun, bize çay kahve ikramında bulundu. Tarla konusunu görüşmeye geldiğimizi önceden bildiği için, durumun hukuksal yönünüde araştırmış olduğu anlaşılıyor. Neyse uzatmayalım, tarla meselesine girdik.

                - Hacı abi tarlayı sana satalım.

               - Yedi yüz liradan alırım.

               - Hacı abi çok ucuz fiyat veriyorsun. O fiyata ben senin tarlanı alırım.

              - Siz alırsanız iki bin lira!

              -Anlaşıldı hacı abi, tapu kimde ise mal onun diyorsun.

           Dedik ve gösterli köyünden ayrılıp, köyümüze geri döndük. Hayat tecrübemde şunu çok açık gördüm ki, insanların cennet -cehennem çok umurlarında değil. İnsanların büyük çoğunluğunun şöyle düşündüğünü zannediyorum;  Harama el uzatırken haşa A llah'ın görmediğini yada unutacağını düşünüyorlar, ama sevap işlediğini zannettiği ibadetleri yaparken, bunların çok önemli olduğunu ve Allah'ın unutmayacağını düşünüyor. Yoksa bu haksızlığı bile bile bir insan nasıl yapar, aklım ve hafızam almıyor.

            Yetmişli yılların siyaset sahnesinde Karaoğlan (Ecevit) vardı. Kıbrıs fatihi olarak siyasette müthiş puan topluyordu. Benim emsallerimin yani arkadaşlarımın büyük çoğunluğu CHP zihniyetini savunurlardı. Yukarı kahve solcuların, orta kahve sağcıların, aşağı kahve yine solcularındı. Biz bu kahvelerde sabahlara kadar siyasi tartışmalar yapardık ve birbirimizi görünürde hiç kırmazdık ama bazı yalan haber yaydıkları olurdu. Bu yalan haberlerden bir tanesi benim şahsımla ilgili idi. "Halil'in oğlu İlhan, köyde üç müslüman var; birisi rahmetli Hasan Demir" demişim. Öbür iki müslümanın kim olduğuna yalan haber yayanlar demek ki karar veremediler. Bu haber köyde bayağı dillendirildi. Zalim düzen, hep mazlumları ezmeyi, zalimleri ise kanatlarının altına alarak onları besler ve mazlumlara zaman zaman kelime oyunları ile köşeye sıkıştırmaya çalışırlar. Bu yalanı çıkaranların ismini öğrendim. Milliyetçi guruba dahillerdi. Hatta benim için "onu iyi bir dövelim" lafı da etmişler ama dayakları nasıp olmadı. Yıllar sonra bu şahısların bana işi düştü ve ben bir zamanlar benim için böyle demiştiniz bile demeden işlerine yardımcı oldum. Allah dileme-dikten sonra kimse kimseye zarar veremez. Allah esirgeyen ve bağışlayandır.

             Aradan otuz beş sene gibi bir zaman geçmesine rağmen köyde siyaset aynı minval üzere yürüyor. Karaoğlan gitmiş yerini Tayyip Erdoğan gelmiş. Gezi olaylarının yoğun olduğu günlere rastlamıştı tatilim. Kahvenin televizyonu haberleri veriyor, izleyiciler kendilerine göre bildik küfürleri savuruyorlar, ben de kahvenin önünde, benden biraz yaş olarak büyüklerle sohbet ediyorum. İçlerinden biri gezi olaylarına değindi ve "bizim köylü beş - altı kişi gezi olaylarına katılmış" dedi. "hatta isimlerini bile verebilirim" dedi. Doğrusu bu konuda bilgimin olmadığını ama katılanları da kınama yada övme gibi bir tutum içine girmem, dedim. Allah insanlara akıl fikir vermiş, doğruyu, eğriyi, nefsini ve şeytanı tanıtmış; peygamberler vasıtası ile insanlığa mesajlar göndermiş, öldükten sonra da dünyada ki tutum ve davranışlarınızdan hesaba çekeceğim demiş. Ben de kulum onlarda kul. birbirimize bir üstünlüğümüz yok. Ben sadece doğru olduğuna inandığım bilgilerimi anlatmakla sorumluyum. Kimseye fikrimi kabul ettirmek diye bir zorum olmaz. Yıllar önce benim için üç müslüman argümanını uyduranlar şimdi de sol görüşlü olduğunu bildikleri bazı kişilerin gezi olaylarına katıldıklarını vatana ihanet noktasında değerlendirip, köyde herkesin aynı düşüncede olmaları gerektiğini düşünüyorlar. Allah'ın K. Kerimde "ister şükredin, ister küfredin" bu dünyada size karışılmıyacak dediği kulları, birbirlerine zorla  görüş enjekte etmek istemektedir. Keşke insanlar, birbirlerine saygılı olmayı ve birbirlerini sevmeyi öğrenebilselerdi, çıkarcıların, rantçıların ve sömürücülerin eli boş kalırdı. Daha iyi ve daha mutlu bir gelecek düşünüyorsak her konuda kendimize ait düşüncelerimiz olmalı, araştırmalıyız, çok okumalıyız, hiç bir ideolojiye düşmanca tavır takınma-malıyız. Said-i Nursi'nin sözü ne güzel "herkes tuttuğu davayı hak zanneder, kimse bilerek yanlışın peşine gitmez." O zaman kimse kimseye senin davan yanlıştır dememeli ama bence doğrusu şöyle olmalı demeliyiz.

          Bu benim şahsi görüşlerim olup, doğru ya da yanlışlığı da beni bağlar. Yanlışımı ispat edenin büyük küçük demem elini öperim.

Niğde gezisi ile devam edecek.

İlhan POYRAZ

24.07.2013

 

 

 

 

kuyder.com

Yandex.Metrica