Kuyder

15 Günlük Tatil Notlarım-2

13-07-2013    15:47:00

TATİL NOTLARIM-2 (ACIGÖL VE HAMAM SEFASI)

             Evin, odanın ve oturma odasının tozu toprağı alındı. Büyük emekleri geçen ablamları, yeğenimi ve çalışkan kızını, akşamdan hamama götürme müjdesi verdim. Sabah ezanı okunurken uyandım. Kuş sesleri, köpek havlamaları, koyun melemeleri birbirine karışıyor. Öyle bir berrak hava var ki, büyük bir istekle havayı içime çekiyorum ve oh diyorum. Evde herkes erken uyanmış. Kahvaltıyı yapıp, yakın bölgemizin krater Gölü olan Acı göle gideceğiz. Bu arada mahallenin kedi ve köpeklerine bakan yok galiba; karınları aç ve çok zayıf görünüyorlar. Kahvaltı sofrasından kalkıp onlara biraz ekmek doğradım. Kendi kendime, bunlar da hazıramı alışmış, evde fareler cırıt atıyor ama sokakta bunlar aç geziyor dedim. Acıgöl ve hemen kıyısında çıkan kaynar suyu yani hamamı, etrafını saran yüksek tepelerle, o bölgeye, Allah'ın verdiği büyük nimetlerden, şimdiki moda deyimiyle doğa harikası bir yer. Ayrıca burayla ilgili kulaktan kulağa aktarılan bir efsane de anlatılır. Efsane de buranın bir yerleşim yeri (köy) olduğu, normal yaşamın devam ettiği bir günde köye bir dilenci gelir ve kapı kapı dolaşır; fakat istediği yardımı  bir aile hariç kimseden alamaz. Yardım eden aileye dilenci der ki; "çocuğunu al ve hiç arkana bakmadan beni takip et" der. Nar köyü istikametinde tepenin yarısında geri dönüp baktığında, köyün göle dönüştüğünü görür; hemen orada göz yaşları damlar ve kendisi beşikteki yavrusu ile birlikte taş olur. Bizim çocukluğumuzda kayada beşik ve damlama su vardı. Bu su rahatlıkla içiliyordu. Şimdi oralar korunmadığından yağmur ve erozyondan kayalar aşınmış, beşik kaybolmuş, su da içilmeyecek durumda.

      Acıgöl'ün bizde anıları çok eski. Bizim köyün koyunları ve kuzuları her yıl harman işi bittiğinde çoban eşliğinde göle götürülür; bir gün sonrada mal sahipleri göle, kimi yaya, kimi eşşeği ile kimi de at arbası ile orada hazır bulunur ve mallar yıkanırdı. Yıkama işini bitiren kendine bir yer kazar ya da kazılmış boş yer bulursa hamamını da yapar köye dönerdi. Adeta panayırı andırırdı. Koyun melemeleri, çan sesleri, at kişnemeleri, avcıların tazı çağırmaları ve tüfek sesleri, geri dönüş hazırlıkları çok heyecanlı olurdu. Göle gitmek için çok küçük yaşta babalarımızın veya abilerimizin arkasına ağlardık. Onlarda bizi gölden vazgeçirmek için göle tahta üzerinden geçerek ulaştıklarını bizim gibi çocukların göle düşeceğini anlatarak korkuturlardı.

          Araba ile gölün kenarına indik. On altı km. köye uzaklığı; önce yukarıda anlattığım gelinin beşik ve göz yaşlarının damla olarak aktığı yere uğradık, eski cazibesi kalmamış ama yine de o yokuşu çıkıp yüksekten gölü seyretmeye değer. Çevre temizliğine hiç dikkat edilmiyor. Okullara çevre temizliği ile ilgili dersler konması lazım ve cezai müeyyideler uygulanması lazım. Ülkemiz hızlı bir şekilde kirleniyor. Çam ağaçları dikkatimi çekti; çabuk büyümüşler. Yer altından çıkan kaynar suyu kontrol altına alamamışlar, beşlik su büyüklüğünde tazyikli bir şekilde göle akıyor. Gölün kıyısında durdum, gözlerim maziye daldı. Koyunları tutup göle sokuyorduk,iyice bir arap sabunu ile yıkıyorduk. Koyunların karnı öyle şişiyordu ki, sanki patlıyacak gibi oluyordu; sudan çıkınca da bembeyaz oluyorlardı. Kim koyununu daha iyi yıkamış tartışması, eşşeklerin üzerinde köye kadar sürerdi.

        Acıgöl'le ilgili iki hatıramı da anlatayım. Rahmetli babam galiba ya köyde yoktu ya da sığır çobanı mı idi orasını tam hatırlamıyorum; yaşım bir hayli küçüktü. Bizim koyunları Şuayıp abim (taşkıran) yıkadı. Göle ilk gelişimdi. Abime koyunlarımızı ve kuzuları tutup getiriyorum, suya girince koyunların öyle bir karnı şişiyor ki, patlıyacak  diye ödüm kopuyor ( korkuyorum). Abime de bir şey diyemiyorum. Sonra çevreme baktım ki, bütün koyunlar suya girdiği andan itibaren karınları davul gibi şişiyor. Ama çıkınca bembeyaz görünmeleri de beni sevindiriyordu.

            İkincisi de, rahmetli babamın yukarı mahallenin koyunlarına çoban durduğu sene idi. Koyunların göle yıkanma zamanı, köy bekcileri tarafından halka duyuruldu. Biz de sürü ile otuz saatlik bir zaman dilimi arazide ve gölde kalacağımız için, habelere azıklarımızı (yiyeceklerimizi) hazırladık, eşşeğe yükledik. Ben, babam ve şaban kardeşim ile öğleden sonra koyunları otlata otlata gidiyoruz. Gösterli köyü arazisinde akşam oldu. Koyunları bir araya topladık orada sabah olmasını bekliyeceğiz. Babam ve kardeşime yatıp uyumalarını, ben sabaha kadar uyumayacağımı söyledim. Babam ve kardeşim yığından altlarına biraz sap çekip yattılar. Ben de sürekli malların etrafını dolaşıyorum. Gecenin geç saatlerine doğru öyle bir karanlık bastı ki, hayvanların etrafını dolaşmakta zorlanıyorum. Yine bir dolaşma esnasında, gangal dikeni benim boyumca büyümüş, karanlıkta gözükmediği için ona çarptım, elim yüzüm diken içinde kaldım. Oturdum, yüzümdeki acı veren dikenleri el yordamı ile temizlemeye çalışırken uyuya kalmışım. Uykumun içinde babamın sesi geliyor; "eşşolu eşşek,yatmış uyumuş, canavar dalsa haberi yok; bir de bize sabaha kadar ben uyumam diyordu." Gözümü açtım hava biraz aydınlamış,tabi ki babam mazereti kabul etmedi ve epeyce laf işittim.

          Göl faslını bitirip, girişteki Narlı göl tesislerinin havuzlarına kişi başı on lira vererek havuzlara girdik. Erkekler bölümün de bir tek ben vardım. Su çok kirli gibi gözüküyordu. Görevliyi çağırdım geldi. Suyun kirli olduğunu ve temizlemeniz gerekir diye izah ettim. Görevli kir gibi gözükenin ilaçlamadan kaynaklandığını anlattı. Pek inandırıcı değildi ama yapılacak da bir şey yoktu. Üç saate yakın içerde kaldık. Çıkışta hepimiz rahatlamış ve hamamın verdiği ezginlikle köye döndük ve bugünde akşam oldu. Yarın köyün içini gezeceğim. Devam edecek.

İlhan POYRAZ

11.07.2013  


kuyder.com

Yandex.Metrica