Kuyder

MEMURLUK YILLARIM (ZORLU YILLAR)



20:59:02    2015-08-23








MEMURLUK YILLARIM (ZORLU YILLAR)



           25 Mart 1984 günü yapılan Mahalli İdareler seçimini Ana Vatan Partisi (ANAP), memleket genelinde adeta sildi süpürdü. Memlekete çağ atlatacağını söyleyen Turgut ÖZAL %43 oy aldı. Bizim parti (RP) de %4.2 oy aldı. Sağcısı, Solcusu, Milliyetçisi ve İslamcısı hepsi Özal'ın partisinde toplanmışlardı. Özal, halka öyle vaatlerde bulunuyordu ki, bu vaatlere halk büyülenmiş gibi inanıyordu. Duble yollar, köprüler ve santraller yapıyor, dış dünyaya iş adamlarını uçaklara doldurup götürüyor. Siyah - beyaz televizyon parmakla sayılacak kadar az ama hükümet renkli televizyona geçiş yaptı. Görev yaptığım köyde de bir adet renkli televizyon vardı. Milli bir maçı bir kaç arkadaşla renkli televizyonda izleyelim diye evine gitmiştik.
               Cumhurbaşkanı Kenan Evren de şehir şehir dolaşıp halka kendini anlatıyordu. Özal'ın çok uyanık olduğunu bildiği için pek polemiğe girmiyordu ama gücün kendisinde olduğuna emindi. Zaten ihtilalciler Özal'ı ekonomiden sorumlu bakan yapmışlardı.
              Güneydoğu da PKK olayları artış göstererek devam ediyor. Askerler sert önlemler alarak bertaraf etmeye çalışıyorlar ama zaman zaman çatışmalar çıkıyor. Doğu ve Güneydoğu bölgeleri "Olağan üstü hal yönetimi" ile yönetiliyor. Yani  o bölgelerin yönetimi askerlerin denetiminde devam ediyordu.
               Görev yaptığım köyün Muhtarı da değişti. Eski Muhtar Hasan amca elli (50) yaşlarında olgun ve mütevazi bir insandı. Yeni seçilen Muhtar genç ve havalı bir arkadaş. Muhtar seçilmeden önce iyi arkadaştık ama Muhtar seçilince benimle uğraşmaya başladı. Bir defa da ağız kavgası yaptık. Muhtarlık seçiminde oyumu bu arkadaşa vermiştim. İl genel meclis üyeliğinde de RP'ne vermiştim. Köyde hiç refah partili yok gibiydi ama bu partiye yedi oy çıktı. Köylüler bana "RP'sine bir tane senin oyun çıkar" diyorlardı.
                 Kırşehir'den aldığım arabanın sahibi iki de bir haber gönderiyor "Hoca arabayı üstümden kendi üstüne yıktırsın" diye. Ben de 1984'ün on ikinci (12) ayında Kırşehir'e gittim. Arabanın satışını yaptık. Kırşehir (40) plakasını da söktürdük. Bana geçici bir plaka verdiler. O zamanlar plakalar hangi şehre ait ise o şehre gitmek zorundasın. Adresim Nevşehir olduğu için (50) plaka taktırmak zorundaydık.
                 Alim satım işlerini yaparken "kar" yağmaya başlamıştı. Kar fırtınaya dönüştü. Arabayla yola çıktım ama yollar buzlanmış, Kırşehir - Kayseri yolu trafiğe kapanmış. Polisler araçlara yol vermiyorlardı. Ben de Kırşehir'e geri döndüm. Handili abinin evinde misafir kaldım. Ertesi gün arabayı kırşehir'e bırakarak köye dönmeye çalıştım ama ancak Topaklı kasabasına akşama ancak gelebildik. Kırşehir - Topaklı arası 40 km gelmez ama otobüsler arabalar hep yolda kalmışlar. Topaklı da akşam kahvede otururken oranın halkı üçer beşer kahvede oturan yabancıları misafir ettiler. Bir gün sonra akşama ancak köye varabildim.
                Arabayı altı ay plakasız kullandım. Bana göre o zamanın devlet memurları rüşvet alıyorlardı ama anlayış ve tolerans açısından bu günün memurlarından daha anlayışlı, sakin ve olgun insanlardı. O kadar yakalanmama rağmen ne ceza yazdılar ne de rüşvet istediler. Ben durumumu anlatınca memur kafasını bir sağa bir sola dönderip evrakları geri elime veriyorlardı.
               Kozaklı polisi beni tanıyordu. Bir gün trafik polisleri Kozaklı girişinde araba ve motorları sağa çektirmişler ehliyetsiz sürücülere ceza yazarken bende onlara doğru yaklaştım. Motorcular "bak plakasız araba geliyor" demişler. Polisler de, sağ tarafa hamama dönüş yolu  var benim o tarafa döner düşüncesi ile "onun plakası arka taraf da" demişler. Ben de yanlarından geçince çarşı da durur durmaz polis geldi. "Yav arkadaş niye sağa dönmedin, senin yüzünden motorculara ceza yazamadık. Senin hakkında kaymakamlığa şikayet olmuş, hocanın arabasını bağlayın diye bize emir verdi" dedi. "Biz seni idare ediyoruz ama sen bizi zora sokuyorsun" dedi. Ben de özür diledim. Sizi görünce elim ayağım dolaştı, düşünemedim, dedim.
             1985 yılının Temmuz ayı geldi. Temmuz sonlarına doğru annemin ekin ve harmanını kaldırmasına yardım etmek için yıllık 20 gün olan iznimi aldım. Nevşehir trafik müdürlüğüne evrakları verdim arabaya Nevşehir plakası taktıracağız. Dosya verilen bölümde oturuyorum. Beni hiç çağıran yok. Baktım herkes dosyanın içine 10 lira para koyuyor. Benim dosyada para yok. Vermek gibi bir düşüncemde yok. Tam öğle vakti polis "yemek arası herkes öğleden sonra gelsin" dedi. Ben de hemen polise yaklaştım, Kozaklı da memur olduğumu anlattım ve yardımcı olmasını istedim. Polis de "Tamam senin işini yemekten sonra yapayım" dedi.
               Öğlen paydosu bitti. Polis beni çağırdı. Dosyayı elime verdi. "Bu dosya ile git,  filan yerde arabana plaka takılacak" dedi. Polise çok teşekkür ettim. Dosyayı aldım tam kapıya doğru yönelince, sivil polis kimliğini göstererek "bizimle sanayi karakoluna kadar gel" dediler. Polis arabasına bindiğim de orta yaşlarda bir beyefendi daha vardı. Karakolda Komserin karşısına çıktık. Komser önce bana dedi ki; "dosya alırken polisler senden kaç lira rüşvet aldılar" dedi. Ben de, ben rüşvet vermedim dedim. Beyefendiye de aynı soru soruldu; o da "polis memurunun tanıdık olduğunu ve rüşvet vermediğini söyledi. Rüşvet verenleri değil de, rüşvet vermeyenleri seçip kendilerini aklamış oluyorlardı. Aradan uzun zaman geçti, bir gün postacı elime Kozaklı mahkemesinden çağrıldığımı bildiren bir mektup verdi. Hakimin karşısına çıktım. Trafikteki rüşvet olayını sordu. Ben de karakolda söylediğimin aynısı diyerek cevap verdim.
                 Köyde orakla ekin işlemeye başladık. Eşim rahatsızlandı. Beti benzi (yüzü) sapsarı oldu. Rahmetli sıhya Osman'ı çağırdık, sağ olsun geldi baktı, "kalp rahatsızlığı olabilir, Kayseri'ye götürün" dedi. Biz de Kayseri' ye götürdük, muayeneden sonra doktor "kalp kapağında bozulma var" dedi. Bizim için 18 yıl sürecek zorlu bir imtihan başlamıştı.
                  Köyde annemin ekin ve harmanını kaldırdım. Eşimi ve çocukları köyde bırakıp görev yerime döndüm. Müftülük köye bir not bırakmış, "İlhan hoca Müftülüğe gelsin" diye. Bir gün sonra Müftülüğe uğradım. Taşlıhöyük köyüne atamam yapılmış, bir hafta içinde yeni görev yerimde işe başlamam gerektiği yazıyor. Evrakları imzaladım. Harcırahımı (yol parasını) hazırlamışlar, onu aldım. Köyden bir traktör vagonuna yüklediğim üç beş malzeme ile Karayanalak (Boğaziçi) köyüne elveda dedim. Tam üç yıl görev yaptım. Kimseye kırılmadım, kimseyi de kırmadım. Zaman zaman köye geldik gittik. Dostluklarımız devam etti.
                     Taşlıhöyük köyü, Kozaklı'ya sekiz(8) km. Görev yaptığım köy ile yeni görev yerim arası kestirme yol ile on beş km. Kozaklı'yı dolanırsak otuz km'ye yakın.
                     Bir garip yolcu olarak tek başıma geldiğim Taşlıhöyük köyüne, benden önceki hocanın oturduğu eski bir evi gösterdiler. Benden önceki imam Trabzonlu  yaşlı bir hoca, karı koca olarak iki kişilerdi. Traktörün vagonundan eşyaları indirdik. Yatacağım kadar bir yer ayarladım. Her  taraf fare deliği, evin her tarafı çamur sıva, girişte bir hol var, sağlı sollu iki oda var, birini mutfak olarak kullanacağız. Köyün nüfusu geldiğim köy nüfusu kadar, yaklaşık 400 kişi. Bu köyün Almancısı yok. Fakirleri İstanbul da, zenginleri Ankara da oturuyor. Düz bir arazileri var. Yozgat'ın Karafakılı (hacıfakılı) ilçesi (Özal döneminde ilçe oldu) ile sınır komşusu, Boğazlıyan ilçesi de yakın.
                      Rabbi yessir vela tüessir, rabbi temmim bil hayr, diyerek göreve başladım. "Rabbim işlerimi kolaylaştır. Rabbim yeni yerimi de hayırlı kıl" duası ile göreve başladım.



İlhan POYRAZ

16,08,2015

Pendik
Yandex.Metrica