Kuyder

MEMURLUK YILLARIM (Harcırah parası)....İLHAN POYRAZ YAZDI

20:08:30   2014-12-17
 
 


         MEMURLUK YILLARIM (Harcırah parası)




       14.09.1982 yılında, 657 sayılı kanuna göre "din hizmetleri" sınıfı kadrosundan memurluğa başladım. Normalde ayın dokuzunda evrakları teslim ettiğim gün göreve başladığımı sanıyordum ama anladığım kadarı ile müftü benim düşündüğümü düşünmemiş. İçimden neyse hayırlısı olsun dedim ve görev yerim olan köye, Enver amcanın taksisiyle köye döndüm.
        Askeri ihtilalin devam ettiği bir dönemdi. Devletin başında, Kenan Evren'in başkanlığında beşli konsey bulunuyordu. Başbakan Bülent Ulusu (emekli Oramiral) ve hükümeti görev başında idi. Diyanet işleri başkanı Tayyar Altıkulaç, bir dönem Doğru yol partisinden (DYP), bir dönem de Ak partiden (AKP) millet vekili seçildi. Nevşehir Müftüsü İsmail Kırımlı, Kozaklı Müftüsü Niyazi Şenol benim üst amirlerimdi. 
        Kozaklı'nın pazarı Salı günü idi. Salı günü dışında ilçeye araba bulmak çok zor. Köyde Enver amcanın bir steyşın Renosu var ama çok nazlı bir adam. Enver amcayı her yönüyle Aziz Nesin'e benzetirim. Yine de Allah rahmet etsin. Dinle, diyanetle, Allah'la peygamberle hiç ilgilenmezdi. Köyde Kur'an okuyan yaşlı üç kişiden biri idi. Bir hayli yaşlı olduğu için bana, hoca ben ölürsem beni bu bahçeme gömün derdi. Ben ayrıldıktan sonra öldü ve dediği gibi bahçesine defnettiler. Bir de Kalecik köyünden her gün sabah altı da kalkan, Karayanalak, Gerce ve Abdi köyünden yolcu alarak Topaklı'dan Kayseri'ye gider. Öğleden sonra saat 16:30 da da aynı istikametten geri dönerdi.
        Göreve başlıyalı bir hafta olmuştu, hem pazardan eve bir şeyler alayım hem de "harcırahımı" (yolluk parası) alayım düşüncesi ile Kalecik köyünden kalkan otobüsle Kozaklı'ya gittim. Harcırah: Açıktan atanan ve nakil yoluyla tayın olunan memura ödenen para; Nevşehir Müftü yardımcısı Abdullah hoca, göreve başlayınca yolluğunu alırsın demişti. Tabiri caiz ise "parasızlıktan it kırktığım" günler, bu tabiri Süleyman Bilgin'den duymuştum. Benim durumumu arz ettiği için bu tabiri kullandım. Yolluk parası alacağım sevinciyle müftülüğe geldim. Müftü beyin yanına girdim. Müftü, küçük boylu, zayıf, siyah, cin gibi bir adam. Gözleri fıldır fıldır ediyor. Yanında, aynı zamanda da hemşerisi (Yozgat'lı) katip Mehmet vardı. Hocam yolluğumu ne zaman alabilirim dedim. Bu sözü söylememle birlikte yerinden fırladı ayağa kalktı, bağırmaya başladı. "Sen kimsin, ne yolluğu" diye bağırmaya başladı. Katip Mehmet abi tir tir titriyor. El işareti işe bana kaç demek istiyor ama ben direniyorum. Hakkımsa bunu alırım diyorum ve Müftülükten çıkıp Mal müdürünün yanına gittim. Mal müdürü Tunceli'li, yeni müdür olmuş Kozaklıya atanmış ama bana göre çok eski bir memur, durumu anlattım, dinledi; bana dedi ki; "Kozaklı'ya açıktan atanan hiç bir memur yolluk almamış, sende alamazsın" dedi. Mal müdürünün yanından çıktım, Kaymakamın makamına girdim. O'na da durumu anlattım. O'da dedi ki; "Müftü ve mal müdürü alaman demişse alamazsın" dedi. Hayal kırıklığına uğradım. Hemen postaneye gittim. Nevşehir Müftülüğü'ne bir dilekçe yazdım gönderdim.
            Bizim aile ve akrabalarda önceden memur olan olmadığı için biz devleti tanımıyoruz. Devletin nasıl işlediğini, yazışmaların nasıl yapıldığını bilmiyoruz. Rahmetli babam köyde postacı ile karşılaşsa şapkasını dizine yapıştırır öyle konuşurdu. Bizim anlayışımızda devlet kutsaldı. Devlet baba idi. Devlet vatandaşına eşit muamele eder diye biliyorduk. Memurluğumun ilk haftasında bana tam bir ceberrut devlet imajı verdi ve ben şok oldum.
            Köye elim boş döndüm. Köyde ilk kadrolu imam oluşumuz, sesimizin ve sedamızın iyi olması köyde sevilip sayılmamıza vesile oldu. Bir gün kapımızın önüne bir motor vagonu dolusu buğday getirdiler. "Hocam bu buğday senin, ister sat, ister evin bir köşesine boşalt. Bu bizim adetimizdir, imamlara köyümüzün katkısıdır" dediler. Laf olsun diye bir iki mırıldandık, yav biz memuruz falan dedikse de, "biz satmaya gidiyoruz" dediler ve akşama parasını verdiler. Bir müddet sonra da yakacak toplamışlar getirdiler. "Parasızlıktan it kırkmak (tıraş etmek) günleri yavaş yavaş geride kalıyordu.
            Her Salı günü kozaklı pazarına gidiyorum, müftülüğe de uğruyorum. Müftü beni görmemek için, bizim geliş - gidiş saatlerimizde müftülük binasına uğramıyor. Katip Mehmet Çelikel "Müftü sana çok kızıyor, kendine dikkat et" diyor. Ben de inat ediyorum; bu yolluk hakkımsa alırım diyorum.
            Nevşehir'e dilekçe gönderişimin ikinci haftasında, Kozaklı pazarında dolaşırken, postacı elime bir zarf tutuşturdu. İçini açtım okudum. Müftülükten gelen yazıda yolluğumu alabileceğim yazılıyor. Hemen Müftülüğe koştum. Müftü bey de makamındaymış; Hemen gelen yazıyı önüne uzattım, aldı okudu. Okurken yüz hatlarının gerildiğini ve siyah olan suratının kızardığını görerek eyvah bu adam yine bize bağırıp çağıracak ve ödeme yapmayacak  diye düşünürken, aniden ayağa kalktı "bu ödemeyi sana yapmayacağım" dedi ve kağıdı önüme attı. Kağıdı aldığım gibi postaneye koştum. Diyanet işleri başkanlığına aynı konuyu dile getirerek bir dilekçe yazdım, Nevşehir Müftülüğünden gelen yazıyı da ilave ettim. İadeli ve taahhütlü olarak Ankara'ya gönderdim.
              05.10. 1982  Salı günü ilk maaşımı almak için Kozaklı'ya geldim. Memurlar o tarihte ayın birinde maaş alırlardı. Müftülük memuru Mehmet abi yüzüme bakmadan önüme bir kağıt uzattı "bunu oku ve altını imzala" dedi.  Okuduğum şeyin önce ne olduğunu anlamadım. Yazının sonlarına doğru, "Cumhuriyet ilke ve inkılaplarına bağlı görev yapacağıma....." diye devam eden uzun bir memurluğa giriş yemini imiş. Milletvekillerinin yemini bile o kadar uzun değil. O zaman genç bir şeriatçı olarak kanıma dokundu. Uzun süre etkisi üzerimde kaldı. Anladım ki, devletin işleyiş sistemiyle ilgili sorunlu bir memur olacaktım.
             Yemini içtikten sonra, aynı zamanda mutemette olan Mehmet abi maaş bordromu imzalattı. Maaş bordrosunda "20 kuruş diyanet sergisi, 20 kuruş diyanet çocuk dergisi, 10 kuruş da mutemediyye" parası olarak toplam 50 kuruş kesilerek geriye "12.583" on iki bin beş yüz seksen üç lira olarak tarihe geçti. Maaşı aldım. Önce postaneye uğradım; 5000 lirasını babama gönderdim. Sarrafa uğradım bir tane küçük altın aldım. Gerisini harcamayla bitiremiyoruz. Şimdi kaç paraya tekabül ediyor bilmiyorum ama çok bereketli gibi geliyordu. Amerika'nın 100 doları, Almanlar'ın 100 markı hiç değişmedi ama bizim para kaç sefer büyüdü küçüldü, takla attırıldı, çağ atlatıldı, altı sıfırını attılar ama yine de eskiyi yeniyle kıyas yapmak çok zor.
             Bu arada Kenan Evren'in 07.11. 1982'de anayasası oylanacak, kendisi de şehir şehir dolaşıyor anayasa oylamasına evet denmesi için çaba harcıyor. Köyde kimsede televizyon yok ama her evde radyo ve radyolu teyp var. Bizim evde de teypli radyo var, haberleri oradan sürekli takip ediyorum. Cami cemaatine, köydeki görüştüğüm kişilere anayasa oylamasına "hayır" oyu verin diye çalışmalar yapıyorum. Oylama sonucunda köyden yedi adet "hayır" çıktı gerisi hep "evet" ti. Türkiye genelinde yüzde 8.64 hayır çıktı. Mücadelemiz devam edecek.
             Harcırah konusuna gelecek yazıda devam edeceğim.
 
                                                                                                                                                                             İlhan Poyraz
                                                                                                                                                                              13.12.2014
                                                                                                                                                                               Pendik 





kuyder.com
Yandex.Metrica