Kuyder

MEMURLUK YILLARIM (EK İŞİM OLDU)



16:21:29   2015-05-03







MEMURLUK YILLARIM (EK İŞİM OLDU)


           1983'lü yıllarda köylerde  taksi ya bir tane vardı, ya da hiç yoktu. Arabası olan kişi de köyün varlıklı kişisi sayılırdı. Öyle kolay kolay herkesin işine gitmezlerdi. İşte böyle bir ortamda ek iş sahibi oldum. Her gün köyler arası ya da ilçeye iş çıkıyordu. Ehliyetim yoktu ama cesaretim vardı. Çektiğim tek zorluk, arabanın çok sık benzinin bitip yolda kalmamdı. Borç ödediğim için depoya az benzin alıyordum. Petrol ofisinin bulunmadığı köylere iş çıkarsa benim benzin yeterlilik durumu planladığım hesaba uymuyordu ve yolda benzinim bitiyordu. Elimde bidonla yollara düşüyordum. Uzaktan görenler bile bu duruma alışmıştı. "Aha yine hocanın benzini bitmiş" diyorlardı.
      Köylünün alışık olmadığı bir hoca profili çiziyordum. Köyler arası futbol maçında top koşturuyordum. Taksicilik yapıyordum. Siyasi görüşümü açıktan konuşuyordum. Köyün gençleri ve yaşlıları ile iyi bir diyaloğum vardı. Kahvede oturuyordum. Emsallerimle ırmak kenarında, çayır çimen üzerinde dolaşıyordum. Yaşlılarla taziye için çevre köylere gidiyordum. Caminin önünde koyu dini ve siyasi sohbetler ediyorduk. Dini konularda bilgi yetersizliği nedeni ile aşırı düşündüğümü, insanları kırdığımı, mezun olduğumuz İmam Hatip okullarının, dini konuları çok yetersiz ve yanlış bilgiler verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Kur'an'ın manasından (tefsirinden) daha çok yüzüne okuma ve ilmihal bilgisi üzerine eğitim veriliyordu. Halbuki din bir yaşam biçimi olarak öğretilmeli idi diye düşünüyorum.
       Ölü yıkamaktan korkuyordum. Köyde tek başına yaşayan Hasan emmi ölmüş dediler. Eyvah dedim, iş başa düştü. Bu işi de becereceksin başka çaren yok dedim, kendi kendime. Hasan emmi; köyde arazi yönünden zengin, hiç evlenmemiş. Namaza da pek gelmezdi. Elinde ibriğiyle çeşmeye inip çıkarken görürdüm. Öldüğünü Adana da yaşayan yeğenlerine haber verilmiş, onlar geldiler. Yeğenlerinin de zengin olduğu o günkü şartlarda altındaki arabadan anlaşılıyordu.
        Korktuğum gibi olmadı. Rahat bir şekilde yıkadım ve defin işlerini tamamlayarak mezarlığa defnettik. Yeğenleri akşama kadar köyde taziyeleri kabul ettiler. Akşam yakını köyden ayrılırken cebime para koydular. O bölgede hocaların cebine para koymak adettendir. Ölü sahibinin maddi durumuna göre paranın meblağı az çok değişirdi. Eve geldiğimde cebimdeki parayı görünce hem sevindim hem de şaşırdım; paraya ihtiyacımın olduğu bir dönemde cebime konan para 15000 (on beş bin) lira, maaşımın tamamına yakın bir para idi. Bu köyde görev yaptığım sürece (üç yıl) taziyelerden bayağı bir yan gelirimiz oldu.
         Bu arada hiç beklemediğim bir anda camiye giderken komşumuzun benden bir kaç yaş büyük oğlu, ev sahibimizin bacısının da oğulluğu olan Halil, "evimizden çık" dedi.  Camide Cemaata söyledim. Onlar da camiye yakın bir ev buldular taşındık. Halil içine kapanık birisi idi. Büyük bir ihtimalle kıskandığını zannediyorum. Babasının haberi yokmuştu ama ben de durmak istemedim. Ama çok da zoruma gitti.

          Kozaklı da bir dedi kodu yayıldı. Benim sınıf arkadaşım aynı zamanda benimle birlikte Kozaklı'ya imam olarak atanan Siyami Bahar imamlık yaptığı Merdanali köyünde bir vukat işlemiş, olay sonrası köyden de kaçmış dediler. Siyami, sınıfımızın en yakışıklı öğrencisi idi. Parasız yatılı okuduğu için devlet mecburi hizmetli olarak imamlığa atamıştı. Babası da Avanos'un Kalaba kasabasında imamlık yapıyordu. Yanılmıyorsam aslen Amasya'lılar. Bir kaç gün sonra Siyami ile Kozaklı da karşılaştım. Kayseri müftülüğünde katip memur olarak göreve başladığını söyledi. Kozaklı'ya evraklarını almaya gelmiş. 

           - Kayseri Müftülüğünde nasıl görev alabildin, dedim

           - Köyden ayrıldıktan sonra direk Kayseri Müftüsü Necmettin Nursaçan'ın yanına çıktım. Durumu olduğu gibi anlattım. Necmettin Nursaçan da bana iltifatta bulundu, "tam benim aradığım adamsın" dedi ve beni göreve başlattı, dedi.

              Siyami'nin olayının öncesinde, 1983'ün birinci ya da ikinci aylarında öyle kış yaptı ki, köyde karın yüksekliği boyumun yarısını geçiyordu. Bir gece saat bir civarlarında kapı vuruldu. Hanım da ben de uyandım. Camdan baktım bir bayan, battaniyeye sarılmış kapıda bekliyor. Bizi camdan görünce yüzünü açtı. Az yukarımızdaki komşu. Ayağında ayakkabı yok, üstünde de battaniyeden başka bir şey yok. Başka köyden bu köye gelin gelmiş. üç - dört tane çocuğu var. Büyük çocuğu on yaşın üstünde bir kız. Kapıyı açtık, hıçkırarak içeri girdi. "Kocam kapıdan dışarı attı. düşündüm taşındım en güvenilir sizi buldum. Beni sabaha kadar misafir edin" dedi. Biz de içeri aldık. Odanın bir köşesinde, hanım üzerine bir şeyler örttü. Sabah namaza kalktığımda kadında uyandı yine battaniyesine sarılı vaziyette ben camiye çıkmadan o evine gitti. Bu olay aklıma gelince, acaba in'miydi, cinmiydi diye düşündüğüm oldu. Bu konu sanki hiç olmamış gibi ne köyde ne de eşimle aramızda hiç konuşulmadı.

          Bu yıl askeri cunta rejimi serbest seçimlere izin verdi. Bir çok partiler kuruldu ama Kenan Evren başkanlığındaki askeri cunta sadece üç partiye müsaade etti. Bunlardan birisi başında Özal'ın bulunduğu Anavatan partisi (ANAP), diğer ikisi asker kökenli partiler. Turgut Özal 1977 seçimlerinde İzmir'den Milli Selamet partisinden (MSP) yani Erbakan'ın partisinden milletvekili adayı yapılmıştı ama kazanamadı. Parti kurup seçimlere hazırlanırken bizler (Erbakancılar) bu adama batıcı, kapitalist diye düşman olduk. Özal'a oy verilmeyeceğini, oy verenlerin dinden çıkacağını dahi söyledik, daha doğrusu söyletildik. O seçimde biz boş oy kullandık. Hatta hiç unutmuyorum, rahmetli kayın pederim Ahmet Demir  ve kaynana Özal'a oy vermişlerdi de çok kızmıştım. 1980 ihtilalinden önce mitingler düzenliyorduk ve ilk sloganımız "Dinsiz devlet yıkılacak elbet" diyorduk. Ama geldiğimiz bu noktada dindarlar, dinsiz devletin hem savunucuları oldu hem de koruyucuları oldular. Biz şimdi onlara göre din düşmanı olduk. Demek ki bu dünyanın hali böyle, insan mümin de, kafirde, münafık da olabilir. 6 Kasım 1983 günü yapılan seçimleri Özal'ın partisi tek başına iktidar olacak şekilde kazandı.

            
          Bu yıl Üniversite imtihanına girdim. Devam mecburiyeti olan bir okulu okuma imkanım hiç yoktu. Ben de Açık öğretim Fakültesi dört yıllık "İş idaresi" bölümünü kazandım. İlk yıl bana en yakın okul bürosu Adana da idi. Kayıt ve kitapları almak için Adana'ya gittim. Daha sonra Kayseri'de de öğrenci bürosu açılınca öğrenci kayıtlarımı buraya aldırdım.
          1983 yılı güz ayları başlamıştı. Yakacaklarımızı yiyeceklerimizi depoladık. Kışlar çok sert geçiyordu. Yılın son günlerine doğru köyün bana göre en günahkar adamı öldü. Hava buz kesiyordu. Yerde yarım metreden fazla kar vardı. Akşam kahvede otururken söylediler. Yüz yaşına yakın biri idi ama o yaşta kahvede kumar oynardı. Cemaziyel evveli de çok kirli idi. Sabaha kadar uyuyamadım. Sabah evin önüne camiden teneşir tahtası getirildi. Ölüyü teneşire bırakıp uzaklaştılar. Tek başıma cesetle kaldım. Elim ayağım titriyor, düştüm düşeceğim diye de korkuyorum. Yakınlarını çağırıyorum gelip bir su atıp kaçıyorlar. Neyse yıkadık, kefenledik, mezara defnettik. Cemaat dağılırken talkın vermeye başladım. Aman Allah'ım! Yine bir titreme tuttu, düşüp bayılacağım sandım ama çok şükür bir şey olmadı. Bundan sonraki cenazelerde böyle bir şeye rastlamadım.
          Eşim de oğlum Muhammet Halil'e hamile idi. Üniversite kitaplarına çalışıyorum. İlk sınavlarım çok iyi geçti. Kız kardeşim Safiye'nin de düğünü oldu. Yollar kapalı olduğundan ben gidemedim. Köyde de kar çokmuştu. Gelinlik eşyaları köyün orta yerine kadar ellerde taşınmış.

             İstanbul, Gazi Osman Paşa İmam Hatip lisesinden sınıf arkadaşım olan Nurettin Yıldız (vaiz) ve iki arkadaşımla birlikte köye geldiler. İki gün misafirim oldular. Nurettin'in ekonomik ve dini konulardaki seviyesini çok iyi görmüştüm ama aradan geçen zaman onu da değiştirdi.

               Her türlü tehlikeye karşı beni koruyan ve kollayan Allah'a hamdü senalar olsun.



ilhan POYRAZ

01,05,2015

Pendik




kuyder.com

 
Yandex.Metrica