Kuyder

MEMURLUK YILLARIM (BOĞALARLA ÖĞRETMEN AYNI KAPI'DAN)


13:05:19    2015-05-16





MEMURLUK YILLARIM (BOĞALARLA ÖĞRETMEN AYNI KAPI'DAN)


     1984 yılına girerken ülkede seçimler yapılmış, sözde sivil hükümet kurulmuştu. Bizim köy ve Derinkuyu civarında Sosyal Demokrat parti (SODEP) birinci parti olarak çıktı. Görev yaptığım bölgede ise Anavatan partisi (ANAP) birinci parti olarak çıktı. Bu seçimde Türkiye'de ilk defa Yüzde on barajı uygulandığı  için Nevşehir'i ANAP üç sıfır aldı. Köyde henüz siyah beyaz televizyon yaygın değil. Haberleri kahvehanede ya da evde radyodan dinliyoruz. Başbakan Özal, televizyonlarda, meydanlarda öyle nutuklar atıyor ki, onu dinleyen ülkenin uzaya gideceği vehmine kapılıyordu. Bir anda Özal'ın etrafı menfaatçı, sağcı, Milliyetçi, solcu,sosyalist ve dinci guruplar yer aldı. Vatandaşa anlatılan siyaset farklı, devletin işleyişi farklı çalışıyordu ama kimse bunun farkına varamıyordu. Menfaat çeteleri olmamışları olmuş gibi halka yutturuyorlardı. Devlete ait her şeyi satacağım diyordu. O günkü yasalar Özal'a bu imkanı vermedi ama bugün iktidarda olan AKP bu imkanı ele geçirdi ve devletin elinde olan her şeyi sattılar.
    
      Açık öğretim fakültesinin derslerini TRT televizyonu sabahın erken saatinde yayınlıyor ama o saatte ancak evinde olursa izleyebilirsin. Eve televizyon almak istiyorum ama en ucuz fiyatı iki maaş karşılığı tutuyor. Görünürde televizyon alma imkanım yok. Kitaplara çalışarak bu açığı kapatmaya çalışıyorum. Birinci sınıfı çok iyi çalışarak bütün derslerden iyi not alarak ikinci sınıfa geçtim.
      
       Eve ilk buzdolabını bu yıl aldım. O zaman aldığım BEKO marka tek kapılı bir buzdolabını, eşimle benim düğün yüzüklerimi bozdurarak peşinatını verdim. Ödeyemem korkusunu tüpçü Ziya amcaya (buz dolabını satan esnaf) söylediğim zaman, onun şu sözü her zaman kulağımda kalmıştır. "Borcunu ödeme kastı ile borçlanan kişiye Allah yardım eder" dedi. 1984 yılında  aldığım buzdolabının fiyatı "104.000" tl yani benim maaşım "23.300"tl. Yani yaklaşık beş ay buzdolabı için çalışmış olacaktım. Çiftçi vatandaş da bir kamyon buğday satarsa ancak evine bir buzdolabı alabilirdi. Bu aldığım buzdolabı hala köyde çalışır vaziyette.
     
     İmamlıkla beraber taksicilik de yapıyordum. Zaman zaman vakitleri aksattığım oluyordu ama sonuçta yine köylüye hizmet etmiş oluyordum. Zaten imamlar kendi hatalarına bir kurtuluş yolu buluyorlardı. Bizden eski imamlar diyorlardı ki, aldığınız maaş on beş günlüğe denk gelmektedir. Geriye kalan on beş günü istediğiniz gibi kullanın. Taksicilik yapmama fetva bulmuştum. Zaten köyden de kimse bu durumdan görünüşte rahatsız değildi. Aylık imamlar toplantısında, bazı imam arkadaşlardan şikayet geldiğini anlatan müftü, Lafı bana yöneltti "İlhan hocadan kimse şikayetçi değil, çünkü cemaate müşteri gibi davranıyor." dedi.
        5.ci ayın on dördün de eşimin doğum sancıları girdi. Hemen yanımızdaki teyze köyün ebesi, doğum gecikince bize beş kilometre uzaktaki Kalecik Kasabası sağlık ocağına götürdüm. Sabah erken bir saat olduğu için ebenin yataktan kalkıp hastanın yanına gelmesi biraz zaman aldı. Hasta arabanın içinden çıkmadı. Bir kaç dakika sonra hanım arabanın içinde doğumu gerçekleştirdi. Ebe hanım "oğlunuz oldu gözünüz aydın" dedi. Arabamız burada da işe yaradı. Yaşım yirmi üç, iki çocuk babası oldum.
         Oturduğumuz evin sahibi Almanya'dan haber göndermiş, "biz izine geleceğiz hoca evi boşaltsın" diye. Tek odalı, bir de girişi olan bir yere taşındık. Arası elli adım uzaklıkta idi. Fazla bir eşya olmadığı için taşınmak çok zor gelmiyor ama yine de ikinci senede üçüncü eve taşınıyoruz.
          Bu yıl Olağanüstü hal bölgesinde (Doğu ve Güneydoğu) görev yapan ve bölücü örgüte üye olduğu tespit edilen öğretmenler İç Anadolu bölgesine sürgün edildi. Benim görev yaptığım Karayanalak köyüne de Tunçeli Çemişkezek'ten Vahdettin adında bir öğretmen geldi. Otuz beş yaşlarında iki oğlu bir kızı vardı. Bu köyde yabancı bir insanı kolay kolay misafir etmezlerdi. Hocanın köye geldiği günlerde eşimi ve çocukları köye anneme yardımcı olsunlar diye göndermiştim. Öğretmene ev bulana kadar benim evde birlikte kaldık. Öğretmen çok cesur "ben PKK'lıyım, ben aleviyim, ben ateistim, iki oğlum bir kızım var, bunlar PKK'nın askerleri" diyordu. Ben de bildiğim kadarı ile söylemem gerekenleri söylüyordum. Kendisine bir ev bulduk ama insanın oturacağı bir ev değildi,  başka da köyde ev yoktu. Bulduğumuz evin ilk giriş kapısından köyün üç boğası (köy boğaları) da giriyordu. Eve biraz bakım yaptırdık. Oturulacak duruma getirdik.
               Vahdettin hoca çocuklarını getirdi. Her gün birlikte uzun sohbetler ediyoruz, tartışıyoruz ama bu tamamen fikir bazında olduğu için hiç birbirimizi kırmıyoruz. Vahdettin hoca PKK'lı olduğunu sadece bana değil  Köyde ve Kozaklı'da konuştuğu herkese açık açık anlatıyordu. O zaman halkta fazla bir tepki yoktu. 1990'lı yıllardan sonra olsaydı bu kadar rahat olacağını zannetmiyorum. Çünkü 90'lı yıllardan sonra o bölgeye  Güney Doğudan çok şehit asker geldi. Köyde ve ilçede bana "sen niye PKK'lı öğretmenle geziyorsun" diyorlardı. Ben de onlara diyordum ki; devlet onu buraya öğretmen olarak atamış, Kimi kimsesi yok, dövebilirsiniz, söve bilirsiniz ama onu daha çok kahraman yaparsınız ama ona bütün yanlışlarına rağmen insan olduğu için sabredilirse bir insan kazanılmış olur, diye anlatıyordum. Benim yanımda iken, hocaya bir yanlış yapılmasını kesinlikle kabul etmiyeceğimi de karşımdaki kişilere söylüyordum. Vahdettin hoca benim misafirim diyordum. Gerçi öğretmenin benim korumama ihtiyacı yoktu. Daha önce de söylediğim gibi çok cesur birisiydi.  Benden duydukları bazı sözlere şaşırıyordu. "Ben senin anlattıklarını hiç duymadım." diyordu. Beni dikkatlice dinliyor ve sorular soruyordu. Söylediklerine hiç karşı çıkmıyordum ama kendi düşüncelerimi anlatarak bir yerde yanlışlarını ortaya koyuyordum.
                      Görev yaptığım Karayanalak (Boğaziçi) köyü, daha önce de bahsettiğim gibi Almancısı bol olan ama okumuş memur olmuş kişi sayısı yok denecek kadar azdı. Memur olanlardan biri de Ankara da Tapu kadastro genel müdürlüğünde şef olarak çalışıyordu. Yaşı bayağı ileriydi. Ben hala imamlığa veya memurluğa ya da köylerin bana bir şey sağlamayacağı düşüncesi ile mi, yoksa iç dünyamdaki bilemediğim nedenlerle mi hiç ısınamadım. Halbuki maddi açıdan ve rahatlık açısından hiç bir sıkıntım yok. Köylü kışlık yakacağımızı ve un, bulgur ve köylünün  ürettiği nimetlerden bize bol bol karşılıksız veriyorlar. Ama ben daha büyük şeylerle uğraşmak istiyorum. Bu düşüncelerle Tapu Kadastro da çalışan beyefendinin köyde oturan kardeşinden adresini aldım. Müftülükten iki gün izin alarak yola çıktım. Amacım bu kurumlara geçiş yapmak. İki yıl imamlıktaki mecburi hizmetim bitti.
                     Ankara'ya sabah erken saatlerde indim. Terminale yakın bir camiye gittim. Alttan ısıtmalı olduğu için halılar sıcacık. Orada biraz uyumuşum. Beyefendinin çalıştığı yeri buldum. Biraz sohbetten sonra "seni milletvekilimiz (ANAP) Hacı Turan Öztürk'e götüreyim" dedi. Milletvekili, Hacıbektaş ilçesine bağlı Köşektaş köyünden, görev yaptığım köye yakın. Milletvekili ile bir lokantada görüştük. Ben durumumu anlattım. Kendisi de nereli olduğumu sordu. Derinkuyu Kuyulutatlar köyünden olduğumu söyledim. Hemen ayağa kalktı; "Bana Derinkuyu'dan ve köyünüzden oy çıkmadı, senin işini yapmam" dedi ve çıktı gitti. Ben de yanımdaki beyenfedi ile kalktık, çorba içmiştik onun paralarını ödedim. Umduğumu bulamadan köye döndüm.
                    1985 yılına girmiştik. Şubat ayı yine çok sert geçiyordu. Köyün kahvesinde bir köşede oturup haber izliyordum. PKK'lı öğretmen Vahdettin bey kapıyı sert bir şekilde açtı ve kapıda dikildi. Sigara dumanının hakim olduğu kahvenin içinde beni görünce sert bir ses tonuyla, "İlhan hoca, bundan sonra  ben ve çocuklarım senin anlattığın İslam'ın askeri olacağız. PKK'lıyım dedim, Aleviyim dedim, Koministim dedim, Ateistim dedim, buna rağmen beni evinde misafir ettin. Duydum ki, beni de gıyabımda (yokluğumda) savunmuşsun, anladım ki, senin inandığın Allah gerçek Allah, sen benim memleketimde olsaydın ben bunların hiç birisini yapmazdım. Demek ki senin inandığın dava daha gerçekçi bir dava, bundan sonra ben ve çocuklarım seni örnek alacağız" dedi. Kahvede oturanlar hep bir ağızdan, hoca sana muska yapmış dediler. O günden sonra Vahdettin hoca ile gezdiğime kızanlar, bu seferde " hocaya muskamı yaptın" demeye başladılar. Halkın cahili her telden çalar ama benim dinim barış dinidir, benim Peygamberim barış elçisidir, benim rabbim sulh ve barışı öğütler. Benim yolum barış ve kardeşlik yoludur. Sevgi ve merhamet üzeredir. Müminler dinde kardeşimdir. İnanmayanlar ise aynı Adem'in çocukları olarak kardeşimdir. Herkesle her yerde barış içinde yaşarım.



İlhan POYRAZ
09,05,2015
Pendik




kuyder.com




Yandex.Metrica