Kuyder

MEMURLUK YILLARIM (BABAMIN ÖLÜMÜ)

19:16:24    2015-03-04






                              MEMURLUK YILLARIM (BABAMIN ÖLÜMÜ)



  Rahmetli babamı ilk fark ettiğim yıllar da, babamın çobanlık yaptığını biliyorum. Bizim köyde koyun sürüleri için bir yazlık bir de kışlık çoban tutarlardı. Benim hatırladığım dönem de eski evlerdeki yukarı odamızda saman sobası yanıyordu. Rahmetli Yunus Altaş babamın çelteği (çırağı) idi. Yunus abi elinde büyük bir kuşla odaya girdi. Sobanın yanına bıraktı. Ölmüş bir kuş olmasın rağmen büyük ve siyah bir kuş olması dikkatimi çekmişti. Bu kuşu başka bir kuşun öldürdüğünü söylüyordu. Daha sonra Kızıltepe'nin arkasında, Doğala köyü sınırları içinde bulunan Boz tepede, rahmetli Şamettin Karasu ve rahmetli Hidayet Keltepe ile taş kırma işi yapıyorlardı. Beni taş kırdıkları yere götürdüler. Tepenin göğsünde balta, kürekle ve büyük çivilerle kayaları küçültüp aşağıya doğru yuvarlıyorlardı. Bu taşlarla şu an içinde oturduğumuz köydeki evimizi yapmışlardı.
        Şimdiki çocuklar altı aylık iken babalarını tanıyorlar. Ben ve emsallerimin babaları çoğu gurbette olurdu. Köyde de olsa doğan çocuğun bir kıymeti harbiyesi yoktu. Ha çocuk doğmuş, ha ahırda inek buzalamış, ancak bu kıymette bir değere haizdi.  Bebekliğimiz ve çocukluğumuz da bizi yalancı şeylerle büyüttüler, Masallar üvey anne üzerine idi. Cinle,Şeytanla da korkuttular. Yalancı emzik emen çok nadirdir ama varsa bile ya kendinden önce doğan kardeşinindir ya da komşu Çocuğu emmeyi bırakmıştır emaneten komşudan alınmıştır. Yalancı emziğin görünümü kirlenmiş cam görüntüsünde olurdu. Yalancı emziği olmayanlara yemeni inceliğinde bir beze siyah üzüm ezerler bebeğin ağzına verirler gece gündüz onu emer. Tahta beşikte gözü de yemeni ile bağlıdır. Şimdiki bebekler televizyon vasıtası ile dünyayı seyrederken, biz kışın evde kedi ile yazın dışarda tavuk, cücük, kedi ve köpekleri tanır onlarla oynardık.
        Babamın ömrü, Çobancılık, bekçilik ve bir ara suvacılık ta yaptı fakat fakirlik bir türlü yakasını bırakmadı ama bizi de namerde muhtaç etmedi. Adana'ya göçmeyi düşündü. Pamuk tarlalarında ailecek çalışırız dedi. Daha sonra Kıbrıs savaşından sonra Türk bölgesine göçmen isteniyor diye duymuş. Kıbrıs'a göçü düşündü ama olmadı. Şeker hastalığı nedeni ile de çalışmakta güçlük çekiyordu. Erkek olarak evin büyük çocuğu bendim. Ben de okuyordum. Yaz tatillerinde inşaatlarda ve tarlalarda çalışarak okul harçlığımı çıkarıyordum. Benim okuyup memur olacağıma pek inanmıyordu ama imam olarak memuriyete başlamam babamı çok sevindirdi.
        Karayanalak köyünde göreve başladığımda köy bekçiliği yapıyordu. Kızım Meryem henüz altı aylıktı. Hem bizi ziyarete hem de torununu görmek için izin alıp yanımıza geliyordu. 1983 yılının başı itibari ile de artık çalışmayacaktı. Ben her ay beş bin lira gönderecektim. Babamın köye her gelmesinde bir kaç gün kalıyor, benim köydeki konumum itibari ile çok neşeli ve adeta kendisi memur olmuş gibi seviniyordu.
       1983 yılına girdiğimizde kış çok sert geçti. Ocak ve Şubat ayında bir metre kar var. Bu kar ve kışa rağmen babam Şubatın ikinci haftasında bize geldi. bir haftaya yakın kaldı. Köyden ayrılmadan bir gün önce bütün ihtiyaçlarını aldım. Sabah erken köyün içinden geçen otobüsle gönderecektim. Komşulara baharda geleceğini ve köye fırın yapacağını söyledi.
      Sabah oldu. Evden çıkmadan önce torununu uyandırdı. iyice bir sevdi. Köyün ortalık yerine gittik. Otobüs geldi. Elini öptüm, vedalaştık. Otobüste cam kenarına oturdu. Ben de otobüs kalkana kadar babama camdan el sallayacaktım. Babama bakmak için başımı yukarı kaldırdığımda adeta bayılacak gibi oldum. Babamın bana bir bakışı var adeta hedefine odaklanmış bir alıcı gibi bakıyordu. Gözleri iki kat büyümüş ve hiç kırpmadan bana bakıyordu. Aman Allah'ım! Ben yanlış bir şey yapmadım. İhtiyaçlarını fazlasıyla gördüm. Otobüse binene kadar da bir anormallik yoktu, bu neyin nesi diye adeta babam baktıkça ben eriyorum. Nihayet otobüs hareket etti. Ben eve doğru gelirken babamın bakışlarına bir mana verememenin ezikliği içinde eve geldim. Eşime bir şey söylemedim ama günlerce babamın bakışı gözümün önünden hiç gitmiyor. Babam bizim yanımızdan ayrılalı yirmi beş gün olmuştu. ben de göreve başlıyalı altı ay olmuştu. Ortalık adeta buz kesiyordu. Köy yolları kardan kapalı idi. Öğle namazını kıldırdım eve geldim. Sofrada yemek yerken vücudumda anormal bir çözülme oldu. Sofradan yavaştan kalkıp ranzaya oturacaktım ki, pencereden Rahmetli Hasan eniştemle annemin kapıya geldiklerini gördüm.
       Hemen kapıya koşup, hayırdır bu havada ne işiniz var dedim. Annem üzgün bir şekilde "babanı acil Kayseri tıp fakültesi hastanesine kaldırdık, yoğun bakıma aldıkları için bize gidin dediler, bizde sana haber edelim diye buraya geldik " dedi. O geceyi köyde geçirdik.  Sabah köyden geçen otobüse bindik. Annemle ben Kayseri'ye, Eniştemle çocukları da köye gönderdim.
        Yollar buzlu olduğu için yolculukta yavaş ilerledi. Hastaneye vardık. Kapıda doktorla karşılaştım. Doktor durumunun iyi olmadığını söyledi. Benim içeri girmemi de kısa süreli izin verdiler. İçeri girdim. Yatağının başına vardım. Baba dedim, Gözlerini açtı, bir kaç saniye sonra geri yumdu, çok ısrarla baba, baba dememe rağmen gözlerini bir daha açmadı.
       Annemle Kozaklı'ya döndük. Müftülükten sevk kağıtlarını yaptırdım. Gece görev yaptığım köyde kaldık. Sabah otobüsle Kayseri'ye oradan da hastaneye geçtik. Babamın yattığı koğuşa girdiğimde babamın orada olmadığını gördüm. Anladım ki babam ölmüştü. Zaten karşılaştığımız görevli de, Babamın öldüğünü söyledi. Öldüğünde kütük yaşı elli iki, ana yaşı elli dört olduğunu tahmin ediyorum.
       Babam okumayı asker ocağında öğrenmiş ama yazamazdı. Yazmak zorunda kalırsa ancak kendi okuyabilirdi. Benim tanıdığım kadarı ile iyi insandı. Bize çok çağırır bağırırdı ama belki de fakirliğin verdiği bir ızdıraptan kaynaklanmış olabilir diye düşünüyorum. Dini konulara ve ibadetine çok düşkündü. Benim siyasetle uğraşmama çok kızardı. Kendisinin hangi partiyi tuttuğunu hiç bilemedim. En iyi hatırladığım ve benim çok hızlı olduğum 1977 seçimlerinde, babam oy kullanmadı. Korktuğum için bir şey soramadım ama babamda şunu sezdim ki, hiç bir seçimde sandığa gidip oy kullanmamış. Benim yirmi sene önce ulaştığım fikir yapısına mı sahipti yoksa bilinçsiz yaptığı bir şey miydi kendine sorma cesareti gösteremedim.
         Babam ölmeden yirmi dokuz gün önce bize gelmişti.  Bana dedi ki; "Anayasa oylamasına "Hayır" oyu verdim" dedi. Ben de iyi etmişsin dedim. Bu sözü söylediği zamanlar bana sıradan bir söz gibi geldi ama sonradan gelişen bilgilerim babamın ahiretinin inşallah iyi olacağı fikrini doğurdu. Çünkü Allah sevdiği kulları sakıncalı durumlara düşmekten koruduğuna inanıyorum.
         Babamın vefatı beni çok üzdü ve derinden etkiledi. Günlerce ağladım. Ağlamamın sebebi babamın fakirlik çilesi idi. Emeğinin de tam karşılığını alamıyordu. Babam Derinkuyu jandarma karakolunda yanılmıyorsam 1977 sekiz saat suçsuz yere işkence görmüştür.  Zaten 1982 ve 1983 yılı en çok yakınlarımı kaybettiğim yıl oldu. 82 nin ortalarında halamın oğlu Muharrem Karataş'ı, 82 ekim ayında Emmimin oğlu Ömer Poyraz'ı, 83'ün mart ayında babamı, yine 83'te dedelerimiz kardeş olan İbrahim Poyraz'ı  kaybettik. Allah hepsine gani gani rahmet etsin. Ayrıca şimdiye kadar köyümüzden ahirete giden bütün köylülerimize de gani gani rahmet etsin. Hastalara şifalar versin. Yaşayanlara da güzel geçecek bir ömür dilerim.


İlhan POYRAZ

01.03.2015

Pendik




kuyder  

Yandex.Metrica